birihtimaldi

birihtimaldi

6 Aralık 2011 Salı

BAYRAM

Yarın bayram ama benim bu defa uykum var, çocukluğumda bayram geceleri hayatımın en uzun geceleri olurdu, zamanın hemen geçmesi için uzandığım yatağımda ne kadar uyumak istesemde gözümü kapattığımda hayattan daha ışıklı resimler çıkardı karsıma.

Kaybetmişim sanki büyürken, çocukluğumla beraber o eski bayram heyecanımı. Annemin aldığı kazağıma sarılırdım yarın sabah onu giyecek olmanın heyecanıyla. Bayram o zamanlarda küçük şeylerle mutlu olmanın günüymüş aslında, kitaplardaki anlamı ne olursa olsun. Sabah uyandığımda yapacaklarımın telaşı, uzun zamandır görmediğim insanları görecek olmanın merakı ve sıcak bir gülümseme, bayram gecesi uykumu alır giderdi. İçimde oynadığım bu güzel oyunla masalsı düşüncelerim yine farkına bile varmadan uyuturdu sonrasında beni.

Sabah uyandığımda anlamlı bir gün olduğu belli olurdu gözümü acar açmaz. Mevsim ne olursa olsun dışarıda çok sıcak bir hava hissederdim. Burnumda hep o günü temsil eden kokularla uyanırdım, annem ve babam görmeden hemen üstümü giymeye çalışırdım odadan çıkmadan önce. Akşam ki telaşım sonunda muradına ermiş olurdu. Koşarak ellerini öperdim. Aldığım harçlık ve yanaklarımdan girip içimi ısıtan o öpücüklerle bir başka geçerdi bayram günüm.

Şimdilerde hayat telaşı, çocukluğumda uyumadan önce bastıran o bayram telaşının önüne geçiyor sanki. Hayatın koşuşturmalarıyla geçen yoğun bir günün yorgunluğu, ertesi günün ne olduğunu düşünmeden uyuyacak duruma getiriyor beni. O eski ışıklı resimlerin yerini şimdilerde bir meşguliyet alsa da hatırlamak istiyorum büyüklerimi. Artık uzun zamandır görmediğim insanları görecek olmanın merakı, yerini hayat telaşı içinde onları görebilmenin fırsatına bırakıyor.

Her şeye rağmen hayat meşguliyeti ve yorgunluğu içinde, yarın tatlı bir mola vermek istiyorum. İhmal ettiğim yakınlarıma küçük bir armağan olarak ‘iyi Bayramlar’ diyerek gönül almak ve değer verdiğimi hissettirmek istiyorum. İYİ BAYRAMLAR

10 Kasım 2011 Perşembe

İçimde çıkmaz sokaklar varmış, daha önce hiç yolum düşmeyen...
Dolu günlerin telaşı ve bitmeyen bir meşguliyet, nasılda uzaklaştırıyor çok önem verdiğimi sandığım şeylerden. Olmazsa olmaz dediğim, unutamam dediğim kadınları, aşklarımı, güzel günlerimi, nasılda unutmuşum ihanet ediyorum gibi bir his hâkim içimde, kendime de geride bıraktıklarıma da...
Unutulmak ne kadar da acı verici, aldatılmışlık hissi ve iz bırakmamanın verdiği bir hüzün, az birazda pişmanlık. Üstüne birde, unutanı, unutamamanın verdiği bir çelişki, ne yamandır ama... Kızarsın bazen aklına geldiğinde, keşke ile başlayan cümleler kurarsın aslında kendinin bile inanmadığı. Sonra derin bir nefes alırsın karışıksındır, unutmak istemek ve unutamamak arasında, volta atarsın göğüs kafesinin içinde, hiç uğramadığın sokaklarda... O zaman fark edersin içindeki o derin boşluğu.
Kaybolursun uzun yalnız gecelerinde o sokaklarda. Ne kadar iyi bildiğini düşünsen de aslında girmeye korktuğun sokaklarda yitip gidersin sabaha dek...

6 Ekim 2011 Perşembe

Kaybetmek birini ne kadar kötü, üstelik hakketmemiş iken kaybetmeyi ama belkide o hakketmiştir seni kaybetmeyi... Aslında bu da çok dengesiz, neden ben beni hakketmeyen birini bu kadar hakketmek istiyor olabilirim ?
Bulunmasını en imkansız gördüğümüz kayıplarımız bile, aslında bir yağmur damlası kadar da olsa, bulma ümidimiz olduğundan hala bizi yıkamamıştır. Düşünüyorum bazen o yağmur damlası da uçup giderse başka neye tutunabilirim...

2 Ekim 2011 Pazar

tam 22 yıl olmuş...

Zaman akıp gidiyor, kimse umurunda olmadan. Bazılarının işine geliyor bazılarını isyan ettiriyor ama hep geç kalmışlık hissi uyandırıyor... Zihnimde hep geçmişimin anıları yada bugünüm için kurduğum hayallerim var. Avuçlarımda biraz mutluluk kırıntısı ama yığınla yaşanmışlık var, biraz siyah yer yer beyaz aslında sonuçta tekrarı olmayan bir hayatın tükenmişliği var. Gerçekten her geçen yıl büyüyor muyuz sandığımız gibi, yoksa tam aksine sona yaklaşmanın hüznünü mü biriktiriyoruz arka cebimizde; gittikçe küçülerek bu yükün altında...
Yaşım bir daha arttı bugün hep neden aradığım şu hayatımda, zamanın beni düşünmeye, hapsettiği bu yıllarım, kelimelerin ve cümlelerin gizemini kalkan yaptığım en korkak yıllarım oldu belkide... Karşısına çıkmak isterdim tüm pişmanlıklarımın, ifadelerimin en direk haliyle...

25 Eylül 2011 Pazar

        Tam 3 yıl önce bu zamanlarda gelmiştim bu şehrin sokaklarına, yalnız geldiğim ve aslında yine yalnız döneceğim güne her gün biraz daha yaklaşırken, bu şehirde bu kadar tek başıma olmayacağım zamanları göreceğim pek aklıma gelmezdi.

        Bu aralar burnumda 3 yıl önce aldığım kokular var, gözlerimi kapadığımda buraya beni yavaş yavaş alıştıran bütün güzel anılarım geliyor tam zihnimin dibine. tedirginliklerimin yerini artık yaklaşan bu hüzünlü sondan kaçışın olmadıgı fikri almaya başladı.

        Aslında hep bu yüzden değilmiydi yaşadığım bütün güzel günlerimin uykulu zamanlarından hemen birkac dakika önce içimi bir hüzün sarması... Hep farkındaydım aslında, o zamanlar ben bile gereksiz görmüştüm bu uyku öncesi göz yaşarmalarını. 3 yıl önce bugunler de içimdeki o masmavi gökyüzünde şu sıralar yağmur yüklü kara bulutlar hakim, oysa ben en çok parçalı bulutlu havaları severim, biraz güneş biraz gölge ama hep gri...

        Artık kafamda yeni soru işaretleri belirecek hemde her zamankilerden çok daha büyük puntoda, özlemlerimin korkusu sardı şimdiden yüreğimi. Yalnızlığımı paylaştığım dostlarım, dinlediğim şarkılarda başrole koyacağım eski aşklarım, hepsinden uzaklara gitmenin sancısı o güne yaklaşmanın acısından çok daha az...
VEDA ETMEYE DEVAM EDİYORUM...
        Bir şairin mısraları kadar uyumlu ama, bir o kadarda başka satırlardaydık aslında. Evet biz iyiydik cok uyumluyduk, ikimizde uzun karanlık gecelere güneşi getiren zamanlarda birilerini düşünürdük, sende hayal kurardın, mutluluğun mis kokulu huzurlu yollarında, elinde hissettiğin sıcak bir başka elle yürüdüğünü düşünürdün. Sende pazar sabahları uyandığında yataktan kalkmadan önce sıkıca sarılıp, kendi varlığını onunla karıştırmak isterdin, rüyanda gördüğün o kişinin yanında olmamasına isyan ederdin küçük şımarık bir çoçuğun elde edemediğine ettiği isyan gibi. Seninde gün boyu duyduğun her minik serçe şarkısında derin bir offf çekip adını söylediğin birisi vardı. Olsun yinede uyumluyduk...

21 Eylül 2011 Çarşamba

Bakmayın hüzün koktuğuma, bedenimdeki yorgunluk ne derdimden nede ugraşlarımdan, benim yorgunlugum dertten kederden aldığım zevkten, acı vemek değil niyetim aksine tüm kinimi kendime harcıyorum, kendimle kavgam var aslında en dingin en sakin anlarımda...
İsyanlarım var benim dillendirmediğim, içimden kurduğum uzun cümlelerim var özneleri belli belirsiz.
Hayatımın sonbaharları hep huzur verdi bana, yalnız değildim herşey benim gibiydi, bazen yapraklarını döken ağaclara benzettim kendimi, bazen göç eden kuşlarda gördüm bir yanımı, en güneşli sabahlarda bedenimi sarsan; tenimi, yüreğim gibi üşüten, üstümdekilere sımsıkı sarılmamı sağlayan rüzgar, tanıdığım bazı insanlara benzerdi... Beni her şeye rağmen yanlızlığa razı ederdi sonbaharlar, isyanlarımı dindiren mevsimim...
Senin gelip yanlızlığıma eşlik ettiğin zamanlarda, hep tek başıma kalacağım zamanları düşünmek benim kuruntum mu yoksa kaderimmi anlamak zordu, mutluluğun tadına varmak bu kadar zor mu... Bu kadar acemi olmaya isyanım, tedirgin olmamın karanlığında sonsuz mutluluğu görememek tünelin sonunda, ne acı vericidir bi bilsen,,,

15 Eylül 2011 Perşembe

Gölgelerin gercekliği gibiydi sensizliğe karşı dirayetim, hep taklit ettim aslında inanmadan, sadece sisli sabahların başladığı uykusuz gecelerin bittiği yerlerde kendimi bulurdum; gerçekliğime kavuşur, zevkine varırdım acı çekmenin...
Daha zor olan şeylerde vardı hayatta, yaşadıklarımın aksini düşündüğüm zamanlar gibi...

14 Eylül 2011 Çarşamba

Yalnızım Sana Rağmen

Tuhaf bir yalnızlıktı benimki, bazen mutluydum yalnızlığımla bazen çok mutsuzdum bazen seviyordum yalnızlıgımı bazen lanet ediyordum, karar verememiştim... Kiralanmış bu hayatımın gercek sahibini bulmaya niyetlendim hep,,, perde inse gözlerime görmesem hiç bişeyi istemesem içinde bulundugum durumdan başka bi durumu, belki budur mutluluk...
Hep başkasının hayatı başkasına daha cekici gelmezmi? rutine giren hersey sıkıcı olmazmı? mutluluk hep başka insanlarının vitrininde mi ? dokununca mutluluğa neden hep dikenleri batar ki insana? neden hep bedel ödemek zorundayız? Yoksa yanlış şeyi mi sorguluyorum, yani bedel ödemek normalken, bedel ödemeyi hazmedememem mi anormal ? asıl sorgulamam gereken bu hazımsızlığımmı????
Yalnızız aslında çok kalabalık bi şekilde, yalnız doğduk aslında hep kendi içimizde, yalnızlığımızı sonlandırmaya calıştıkça acı çektik biz aslında, kabul edip yalnızken mutlu olmak en kolayıdır bu hayatta.
Beklemek de mutluluktur aslında, beklememeye tercihimdir her zaman. Umut değilmidir insanı beklerken ayakta tutan, aslında o gelsede yalnızlığım benimle olmayacakmı? yalnızlıkla doğmadıkmı, büyürken öpüşürken sevişirken hep yalnızdık ama tek başımıza değildik belkide... umutluyum ama yinede

11 Eylül 2011 Pazar

uzaklardan bakardım sadece...



günlerim birbirinin kopyası

tek farkı artan yanlızğım bi önceki günden

sana çok yakınım ama bi o kadar da uzak

gözlerimin gördüğü yerdesin ama

sana bakarken yavaşça kararıyor dünya

uzansam dokunacak gibiyim

yinede tuttuğum anda kaybedecek gibi

hayat dalgamı geçiyor yoksa benimle

neden bu anlamsız sahte kahkahalarım

hissettiğimin aksine sanki yanlış bir yoldayım

bu yolun sonu uçurum ama ben buna da razıyım

hep böyle olmuyor ama

bazen mutlu oluyorum çunku hayal kuruyorum

herşeyin istediğim gibi olduğunu düşünüyorum

işte o an bitmesin yıl olsun istiyorum

sonra ya uyanıyorum ya kendime geliyorum